Mustafa Aydoğan Alaeddin Özdenören´i Yazdı

Mustafa Aydoğan´ın ´Yalnızlık Mahşeri´ kitabı, Alaeddin Özdenören’in sevdiklerini, sevmediklerini, hayata bakışını, dostluklarını, maceralarını, şiir yolculuğunu, sanatçı kişiliğini, dergiciliğini, üstatlarını, ailesini, nasıl bir ortamda yetiştiğini/yaşadığını anlatıyor. 

İnsanlardan olabildiğince kaçtığımız/uzak durduğumuz zamanlardayız. Tanımak şöyle dursun, selâm verme konusunda bile cimriyiz. Hoşsohbet, dost canlısı, yardımsever, çok nezaketli, usturuplu, edepli... ilâ-âhir… diye niteliklerini sayabileceğimiz, sözüne gözü kapalı güvenebileceğimiz, gözlerine baktığımızda iman tazelediğimiz, sözlerine kulak verdiğimizde ihya olduğumuz kimler kaldı aramızda? Kendimiz bu gayreti gösteremiyorsak, bu konuda sınıfta kalıyorsak, neden tutunmuyoruz çevremizdeki nitelikli insanlara?

Açık ve acı bir gerçek var ki, büyük bir çoğunluk iğrenç bir dedikodu kazanının içinde kaynayıp duruyor. Hâlinden de memnun bir şekilde… Kimse kimseyi bizzat tanıma, bilme liyakatine ermek istemiyor. Kimse kimsenin ahlâkını, davranışlarını öncelemiyor. Kim kimin işine ne kadar yarıyor, kimin menfaati nereye kadar yol alıyorsa o kadar memnunluk duyuluyor. Bu duruma tavır koyanlarsa sevilmiyor. Baş tacı edilecekleri yerde alaşağı ediliyor onlar.

Bu sözlerle başlamanın Alaeddin Özdenören’i anlatmakla ne ilgisi var, diye geçebilir akıllardan. Çok ilgisi var. Alaeddin Özdenören, hayatı boyunca bir edep insanı, ufuk insanı olmuş etrafındakilere. Kıskanmamış, çalışmış, örnek olmaya çalışmış, kimseye zararı dokunsun istememiş, menfaat nedir bilmemiş, paraya tamah etmemiş, parasız da mutlu olmanın örnekliğini sergilemiş. İnsana bir armağan, bir değer olarak bakmış. Şiirleri övgüler aldığında kendini ulaşılamaz görmemiş.

Şimdi herkesin o ve onun gibileri konuşabildiği şu zamanlarda kaçımız öyle olma gayretindeyiz, kaçımız böyle insanları örnek alıyoruz? Kaçımız huzurumuz kaçması pahasına doğru olanın izinden gidiyoruz? Bu soruların üzerinde ayrı ayrı durmalı, birbirimize iyi şeyleri telkin edici olmalıyız. Ne ki toplum olarak “Vurun abalıya” demeyi ve abalıya vurmayı çok seviyoruz. Alaeddin Özdenören de tüm iyimser davranışlarına rağmen kötü muamelelerle karşılaşmış, vefasızlık görmüş; yine de gülücüklerini yitirmemiş. 

Yalnızlığından nice güzellikler devşiren bir insan

Mustafa Aydoğan, Alaeddin Özdenören’i anlattığı kitabına Yalnızlık Mahşeri adını vermiş. Rasim Özdenören ikizi Alaeddin Özdenören için “Hayatı nerdeyse talihsizlikler mahşeriydi” der. Aydoğan, Rasim Özdenören’in kardeşini anlattığı “Talihsizlik Mahşeri” yazısından esinlenerek kitabına “Yalnızlık Mahşeri” ismini vermiş. Alaeddin Özdenören’i yalnızlık imgesini ön plana çıkararak anlatmayı tercih etmiş.

Alaeddin Özdenören, yalnızlığı sevmemesine rağmen yalnız bir adam olarak yaşamış. Yalnızlığını bozan en küçük bir ses, bir tını onu mutlu etmiş. Kendisine zor geldiğinden mi bilinmez, yalnızlığını paylaşan herkesi ve her şeyi çok sevmiş. Özdenören’in, durmaksızın kaynayan, coşkun içinin yüzüne durgun sular gibi yerleşmesi anlatılmış Yalnızlık Mahşeri’nde. Ön plânda olmamış; ama katkısı, yardımı, sesi, dokunuşu hep hissedilmiş. Arkadaşlarının arasındayken bile kendini uzlete çekmiş, sahnede olmayı sevmemiş. Sahici dostlukların, sahici muhabbetlerin adamı olmuş. “O kendine ait iklimde bile yalnız kalmanın her türlüsünü denemek ister gibidir. Hiçbir bahis kolay kolay ondan başlayarak açılmaz. Hiçbir edebî ortam onu merkeze alarak edebî bir tartışmaya başlamaz. Edebiyatın dedikodusundan da, ilgisinden de bir adım uzakta yaşar.” Özdenören, yalnızlığından nice güzellikler devşiren bir insan olarak göçüp gitmiş bu dünyadan.

Mısralarından yola çıkılarak çizilen bir Alaeddin Özdenören portresi

Yalnızlık Mahşeri, bir biyografi kitabı olarak nitelense de bence biyografinin ötesinde bir kitap. Biyografik metinler oldukça sıkıcı ve insanda merak uyandırmayıcı bir dil taşırken Yalnızlık Mahşeri, kitabın sonuna değin okurda merak ve ilgi uyandırıyor. Aydoğan, Yalnızlık Mahşeri’ni bir borç ödeme teşebbüsü olarak görüyor. Şahsi bir borç ödeme olarak değil, edebiyatımıza mal olan bir borcu yüklenmek olarak değerlendiriyor. Aydoğan’a göre toplum, şairin şiirlerini hatırlamalı ve şairin şiirlerini sevmeli. Ancak böyle ödenir şairin borcu.

Yalnızlık Mahşeri, sayfalardan yola çıkan okuru, bir insan üzerinden koca bir dünyaya taşıyor. Bir insanın koca bir âlem olduğunu, içinde âlemin özünü taşıdığını okuyoruz Aydoğan’ın kaleminden. “Okur, bir insan tekinden başlayıp dünyaya doğru giden yolun ucunu görebilmelidir.” Alaeddin Özdenören’in hikâyesini anlatıyor Yalnızlık Mahşeri. Onun yalnızlığından kendi yalnızlığımıza düşenleri seyrediyoruz. Onun hikâyesinde bizden bir şeyler var, Anadolu’nun kokusu var, toprağın saflığı ve cömertliği var. Mısralarından yola çıkarak bir Alaeddin Özdenören portresi çiziyor Mustafa Aydoğan. Mısraın ardından gelen yazı, bir şair bir şairi ancak bu kadar güzel anlatabilir, bir mısra ancak bu kadar güzel şerh edilebilir, hayranlığı bırakıyor okurda.

Karşılaştığı her olaya bir sanatçı duyarlılığı ile yaklaştı

Yalnızlık Mahşeri, Özdenören’in sevdiklerini, sevmediklerini, hayata bakışını, dostluklarını, maceralarını, şiir yolculuğunu, sanatçı kişiliğini, dergiciliğini, üstatlarını, ailesini, nasıl bir ortamda yetiştiğini/yaşadığını anlatıyor. Necip Fazıl, Nuri Pakdil,Sezai Karakoç Özdenören’de bir hayretin, bir uyanışın sesi oluyor. Cahit Zarifoğlu ile dostluğu, bir insanı sevmenin, ona güvenmenin ölçüsünü ve kodlarını veriyor. Özdenören, hayatın her aşamasını önemsemiş. Karşılaştığı her olaya bir sanatçı duyarlılığı ile yaklaşmış. Bu duyarlılığın sonucu olarak kazandığı inceliği, aklıselimliği bir hayat tarzı hâline getirmiş. Sanatçı kişiliğinden hiçbir zaman taviz vermemiş.

Haberin devamını okumak için buraya tıklayınız.

Gaziantep Şehitkamil Mehmet Hayri Akınal Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi

Kaynak:https://gaihl.meb.k12.tr/icerikler/mustafa-aydogan-alaeddin-ozdenoreni-yazdi_3455290.html
Yorumlar (0)
Resimsiz
Yorumunuz en az 10 karakter olmalıdır.(0)